Anayasa Mahkemesi'nden yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Olaylar
Başvurucu, kardeşi ile birlikte satın almak istedikleri gayrimenkulün bir şirkete ait olduğunu öğrendiklerini ve nama yazılı hisseleri 7/4/2016 tarihinde ciro yoluyla satın almak suretiyle şirkete malik olduklarını iddia etmektedir. Şirketin kurucuları olup Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) dâhil oldukları gerekçesiyle, 29/7/2016 tarihinde haklarında yakalama emri çıkarılan C.Y. ve M.K. 10/10/2016 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanan kararla yönetim kurulu üyeliklerinden istifa etmiş, bunların yerine başvurucu ve kardeşi yönetim kurulu üyesi olmuştur. Yine aynı kararla şirketin ünvanı değiştirilmiştir.
Başsavcılığın talebi üzerine şirketin her türlü hak ve alacaklarına, kıymetli evraklarına, ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına, diğer tüm menkul değerlerine tedbiren el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucu ve kardeşi; şirketin nama yazılı hisse senetlerini 7/4/2016 tarihinde ciro edilme ve pay defterine işlenme suretiyle devraldıklarını, M.K. ile C.Y.nin bu tarih itibarıyla şirketle ilgilerinin kalmadığını belirterek karara itiraz etmiş, sulh ceza hâkimliği itirazı reddetmiştir. Başsavcılığın talebi üzerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) şirkete kayyım olarak atanmasına karar verilmiş, başvurucu ve kardeşinin bu karara itirazı da reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, anonim şirketin mal varlığına tedbiren el konulması ve şirketin yönetimine kayyım atanması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda başvurucunun ortağı ve yöneticisi olduğu şirketin mal varlığına, bunların suçtan elde edildiği veya suçta kullanılacağı şüphesiyle el konulmuş ve bu malların idaresi için şirketin yönetimine TMSF kayyım olarak atanmıştır. Suçtan elde edildiği veya suçta kullanılacağı hususunda şüphe bulunan mal varlığına el konulmasının ve bu malların yönetimi için kayyım atanmasının kural olarak terörizmin finansmanının önlenmesi ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması amacı bakımından elverişli olduğu açıktır. Şirketin hisselerinin devrinin hukuken geçerli bir işleme dayanıp dayanmadığı konusunda kamu makamlarının ciddi kuşkularının olduğu gözönünde bulundurulduğunda somut olaydaki koruma tedbirlerinin elverişlilik kriterini sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
Şirketler üzerindeki yönetim yetkisini bütünüyle sonlandıran kayyım atama işlemi son derece ağır bir müdahale olup bu derece ağır bir tedbirin uygulanabilmesi ancak çok istisnai hâllerde haklı görülebilir. FETÖ/PDY'nin karmaşık yapısı ve gelir elde etme yöntemi gözönünde bulundurulduğunda gelirlerinin terör örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenen bir suçtan elde edildiği veya yine terör örgütüyle bağlantılı bir suçta kullanılacağı hususunda somut verilerin bulunması hâlinde şirketlerin yönetimine kayyım atanması haklı hâle gelir. Bu bağlamda somut olaydaki kayyım atama işleminin gerekli olduğu değerlendirilmiştir.
Öte yandan başvurucu; anılan kişilerin iddia edilen örgüt ile bağlantısını bilebilecek durumda olmadıklarını, şirketin hisselerinin mülkiyetini hukuka uygun olarak edindiklerini ve önceki maliklerin fiillerinden sorumlu tutulamayacaklarını iddia etmiştir. Başvurucu, devir işleminin 7/4/2016 tarihinde gerçekleştiğini belirtmekte ise de ünvan ve yönetim kurulu değişikliğinin darbe girişimi sonrası döneme denk gelmesi kamu makamlarınca dikkat çekici bulunmuştur. Kamu makamlarının bu alandaki takdir yetkileri dikkate alındığında somut olayın şartları altında müdahalenin gerekliliği hususunda kamu makamlarınca yapılan değerlendirmenin haksız olduğuna dair bir sonuca ulaşılmamıştır.
Bununla birlikte bir gayrimenkul satın alma niyetindeki başvurucunun gayrimenkulün kendisini değil de bu gayrimenkulün ait olduğu bir danışmanlık şirketinin hisselerini devralması şüpheli bir durum ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca şirketin ünvanının değiştirilme tarihi, şirkete el konulmasından önceki bir tarih olmakla birlikte terör örgütüne üye olma suçundan haklarında soruşturma yürütülen M.K. ve C.Y.ye ait avukatlık ortaklığının tüm mal varlığına el konulma kararından sonradır. Şirketin nama yazılı hisse senetlerinin devralınmasına rağmen hisse devrine ilişkin genel kurulun yaklaşık altı ay boyunca neden yapılmadığı da ciddi soru işaretleri barındırmaktadır. Üstelik -başvurucunun beyanına göre tanınmış kişiler olan- şüpheliler tutuklandıkları hâlde aylar boyunca şirketin yönetiminde yer almaya devam etmişlerdir. Şirketin ünvanı değiştirilmiş olmasına rağmen tapuya isim değişikliği başvurusunun yaklaşık iki yıl sonra yapılması da dikkat çekicidir. Başvurucunun şirketin hissesini almadaki asıl gayesinin gayrimenkul edinmek olduğunu iddia ettiği dikkate alındığında asıl amacı sağlayacak işlemde bu kadar uzun süre beklenmesi normal görünmemektedir. Ayrıca bir şirketin hâkim ortağı olan başvurucu ve kardeşinin şirkete el konulması ve şirkete kayyım tayin edilmesinden tapuya kayıt başvurusuna kadar haberdar olmamaları da oldukça ilginçtir.
Bu açıklamalar ışığında kamu makamlarınca başvurucunun şirketin hisse senetlerinin mülkiyetini devralmasına ilişkin işlemin muvazaalı olduğunun değerlendirilmesinde bir takdir hatası veya keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda şirket hakkında uygulanan elkoyma ve kayyım atama tedbirlerinin başvurucuya aşırı külfet yüklemediği, mülkiyet hakkının korunmasındaki kişisel yarar ile anılan tedbirlerin uygulanmasındaki kamusal yarar arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmadığı kanaatine varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.