TCMB Finansal İstikrar Raporu: Bir önceki Rapor dönemine göre yurt içi finansal koşullarda sıkılaşma gözlenmektedir

TCMB Finansal İstikrar Raporu 2018-I yayımladı.

31 Mayıs 2018 Tarihli 26. Finansal İstikrar Raporu'ndan Öne Çıkan Mesajlar aşağıda yer alıyor:

1) Artan korumacılık eğilimleri ve jeopolitik risklere rağmen küresel büyüme olumlu seyrini devam ettirmektedir.
2) Dış talep gücünü korurken iç talep daha ılımlı bir eğilim sergilemektedir.
3) Kredi büyümesinin tarihsel ortalamalarına dönmesiyle ekonomide dengelenme eğilimi başlamıştır.
4) Bir önceki Rapor dönemine göre yurt içi finansal koşullarda sıkılaşma gözlenmektedir.
5) Bankacılık sektörünün aktif kalitesi ile güçlü likidite ve sermaye rasyoları finansal sistemin dayanıklılığını desteklemektedir.
6) Reel sektörün kur riskinin yönetilmesi amacıyla uygulanan makroihtiyati politika çerçevesi ekonominin şoklara direncini artıracaktır.
7) TCMB sahip olduğu politika araçlarını fiyat istikrarını ve finansal istikrarı destekleyici biçimde kullanmaya devam edecektir.
 
I. Genel Değerlendirme

Küresel büyüme, artan korumacılık eğilimleri ve jeopolitik risklere rağmen olumlu görünümünü
korumaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) için önümüzdeki döneme ilişkin büyüme
tahminleri yukarı yönlü güncellenmekte, gelişmiş ülke para politikalarında normalleşme beklentileri öne
çıkarken bazı GOÜ’lerde ise 2019 yılı için sıkılaşma eğilimi öngörülmektedir.

Küresel iktisadi politika belirsizliğinde 2017 yılı Ocak ayından bu yana görülen azalış, ABD kaynaklı
gelişmeler ve küresel ticaret politikalarındaki değişimlerin etkisiyle yerini son dönemde artışa bırakmıştır
(Grafik I.1). Gelişmiş ülkeler arasında iktisadi politika görünümünde farklılaşma bulunmaktadır. Nitekim,
korumacı ticaret politikalarına yönelik belirsizlikler ve diğer genişleyici maliye politikası beklentileri ile
ABD’de iktisadi politika öngörülebilirliği azalış göstermiştir. Öte yandan, seçim süreçlerinin tamamlanması
nedeniyle siyasi belirsizliklerin sona ermesi ve Brexit sürecinin netleşmesi sonucu İngiltere ve AB’de söz
konusu belirsizlik kısmen azalmışştır.

Küresel iktisadi faaliyette ivmelenmenin yanı sıra, GOÜ’lerdeki olumlu büyüme görünümü ve 2018 yılı ilk
çeyreğinde artan küresel risk iştahı nedeniyle GOÜ’lere yönelik portföy akımlarında söz konusu dönemde
artış yaşanmıştır (Grafik I.2). Ancak, 2018 yılı Nisan ayından bu yana küresel finansal koşullardaki sıkılaşma
ve risk iştahındaki azalışa bağlı olarak, GOÜ’lere yönelik net portföy hareketlerinde zayıflama gözlenmiştir.
Yurt içi iktisadi faaliyet ise alınan ek tedbirler ve kamu kaynaklı artan yurt içi nihai talep ile güçlü seyrini
korumaktadır. Sanayi üretimi ve istihdam gelişmeleri, iktisadi faaliyetteki olumlu görünümün 2018 yılında
da devam edeceğine işaret etmektedir. Başta Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti olmak üzere, 2017 yılında
getirilen tedbir ve teşviklerin etkisiyle firma teminatlarının güçlenmesi ve devamında gelen hızlı kredi
genişlemesi iktisadi faaliyetin normalleşmesiyle dengelenmekte ve uzun dönem patikasına
yakınsamaktadır.

Reel kesimin finansal kaldıraç ooranı, 2017 yılı başından itibaren yüzde 60 seviyesine yakın yatay bir
patikada hareket etmektedir (Grafik I.3). 2017 yılında KGF kefaleti desteğiyle Türk lirası (TL) kredi hacmi
önemli ölçüde artmış olsa da, iktisadi faaliyetteki benzer büyüme neticesinde reel kesimin TL finansal borç
/ GSYİH oranı yatay seyretmektedir. Kur seviyesi ve oynaklığındaki artış ile birlikte kur riskinin
yönetilmesine yönelik oluşturulan piyasa farkındalığı neticesinde reel kesimin yabancı para (YP) cinsi
finansal borçlarının GSYİH içindeki payı 2017 yılında azalmıştır. Diğer taraftan, hanehalkı borcu/GSYİH
oranı 2017 yıl sonu itibarıyla yüzde 18 seviyesinde olup benzer GOÜ’lerin yüzde 30 olan ortalamasının
altında seyretmektedir. Tüketici kredisi ve kredi kartı kullanımına ilişkin alınan ihtiyati önlemlerle borçluluk
göstergelerinin olumlu görünümünü koruduğu anlaşılmaktadır.

Reel sektör YP açık pozisyonunda uzun süredir gözlenen artış eğilimi 2017 yılında bir miktar yavaşlasa da
son veri itibarıyla açık ppozisyon tutarı 221 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir (Grafik I.4). Yüksek
miktardaki YP borcu, YP gelir ve varlığı yeterli seviyede olmayan veya vade uyumsuzluğu taşıyan firmaların
kur şoklarına karşı kırılganlığını artırabilmekte ve belirsizliğin arttığı dönemlerde firmaları, borcun geri
ödemesindeki kur riskini azaltmak için yüksek montanlı döviz alımlarına yöneltebilmektedir. Bu nedenle YP
geliri olmayan firmaların YP borç yükünün azaltılmasına yönelik tedbirler, hem firmaların bilanço
sağlamlığı hem de ülke ekonomisinin finansal istikrarı açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, 32
Sayılı Karar’da yapılan değişiklik ile döviz geliri olmayan firmalara getirilen YP borç düzenlemesi, dövize
endeksli kredi kullanımına son verilmesi ve TCMB nezdinde kur riskinin yönetilmesine ilişkin başlatılan
Sistemik Risk Veri Takip Sistemi’ni (SRVTS) esas alan çalışmaların finansal istikrara yapısal katkısının olacağı
değerlendirilmektedir.

2016 yılının son çeyreği itibarıyla başlatılan ttedbir ve teşviklerin etkisi 2017 yılı son çeyreği ile birlikte
azalmış, kredi büyümeleri arz ve talep taraflı saikler ve baz etkisiyle tarihsel ortalamalarına yakınsayarak
dengelenme sürecine girmiştir (Grafik I.5). Bu dönemde artan fonlama maliyetlerinin kredi faizlerine
yansımasıyla kredi-mevduat faiz farkları açılmış, finansal koşullar sıkılaşmaya başlamıştır. Kredi
büyümesindeki dengelenmede, konut ve ticari kredi büyüme oranlarında yaşanan ivme kaybı ve kur
gelişmeleri neticesinde düşük seviyelerde seyreden YP kredi büyümesi etkili olmuştur. İhtiyaç kredileri
bireysel talebi destekleyici mali teşvik politikalarının sonlanmasına ve faiz gelişmelerine rağmen artan
istihdam olanakları ve uzayan vade imkânlarıyla yüksek büyüme oranlarını korumuştur. Tüm bu gelişmeler
neticesinde kredilerin GSYİH’ye oranı yatay bir seyir izlemiş ve orandaki yıllık fark daralma göstermiştir
(Grafik I.6). Kredi büyümesindeki ılımlı yavaşlamanın devam edeceği öngörülmektedir.
 
Bankacılık sektörünün aktiff kalitesindeki istikrarlı görünüm korunmaktadır. Son dönemde tahsili gecikmiş
alacak (TGA) ilavelerindeki sınırlı artışa karşın TGA tahsilatlarındaki olumlu görünümün devam etmesi TGA
bakiyesinde sınırlı artışa neden olmuştur. Bu gelişmeler neticesinde TGA oranı yüzde 3 seviyesinin altına
gerilemiştir (Grafik I.7). 2018 yılında yakın izlemedeki kredilerde görülen artış, finansal raporlama
standardındaki değişiklikle açıklanmaktadır (Grafik I.8). Bu artışta Türk bankalarının 2018 yılı başından
itibaren finansal raporlamalarda Türkiye Finansal Raporlama Standardı’nı (TFRS-9) kullanmaları ve
sınıflandırmalarda banka içi kredi modellerini dikkate almaları etkili olmuştur. Büyük şirketlerin
kredilerinde yeniden yapılandırmalarda sınırlı bir artış görülse de, ekonomik büyümenin destekleyici yapısı
ve makroihtiyati politikalar 2018 yılında sektörün güçlü aktif kalitesi görünümünü desteklemektedir. Güçlü
ihracat büyümesi ve iç talep ekonomik aktiviteye katkı verirken, kur gelişmelerinin büyük ölçekli firmaların
bilanço ve nakit akımları üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmaktadır. Son dönemde gündeme gelen
yeniden yapılandırmaların genele yaygın olmadığı, firmaların nakit akımları ile uyumlu kredi vade uzatımı
mahiyetinde olduğu görülmektedir.

Güçlü likidite pozisyonunu koruyan bankacılık sektörünün yurt dışı kaynak kullanımı artmaktadır (Grafik
I.9). 2017 yılının ilk üç çeyreğinde kredi büyümesinin tarihsel ortalamalarının üzerinde seyretmesi,
bankaların fonlama talebinin artmasına neden olmuştur. Fakat gerek bu dönemde yaşanan kredi
büyümesinin TL kaynaklı olması gerekse kredi büyümesinin mevduat artışını beraberinde getirmesi,
bankaların yurt dışı kaynak taleplerinin ılımlı seyretmesine neden olmuştur. 2017 yılı son çeyreğinden
itibaren ise TL kredi büyüme oranı tarihsel ortalamalarına yakınsamış ve YP kredi bakiyesinde sınırlı bir
artış eğilimi gözlenmiş olup, bankaların yurt dışı kaynak kullanımı da artmıştır. Dış borçların ortalama
vadesi 60 ay seviyesinde seyrretmektedir (Grafik I.9). Bankaların yurt dışından temin ettiği kaynakların
vadesindeki olumlu görünüm, vade uyumsuzluğundan kaynaklanabilecek risklerin yönetimi açısından
finansal istikrarı destekleyici bir unsur olarak not edilmelidir.

Bankaların ABD doları cinsi dış borçlanma maliyetleri küresel faiz oranlarındaki gelişmeler çerçevesinde
artmaya devam etmektedir (Grafik I.10). Bununla birlikte, bankaların dış kaynak maliyetlerindeki marjlarda
sınırlı da olsa bir iyileşme yaşanması, maliyet artışlarına rağmen bankaların dış borç yenileme oranlarının
yüzde 100’ün üzerinde seyretmesi ve sendikasyon kredilerinde sınırlı da olsa iki yıla varan vadeler ile
borçlanabilmeleri, yabancı finansal kuruluşların kredi arzında kayda değer bir değişimin olmadığına işaret
etmektedir.

Bankacılık sektörü kârlılık göstergeleri, içinde bulunduğumuz Rapor döneminde de güçlü seviyelerini
korumuştur (Grafik I.11). Özkaynak ve aktif kârlılık oranındaki yatay seyirde, artan sermaye piyasası
işlemleri zararllarının ve mevduat faiz giderlerindeki sınırlı artışın dengeleyici etkisi olmuştur. 2018 yılında
sıkılaşan finansal koşulların da etkisi ile sektörün kârlılığını faiz marjları ve operasyonel maliyetleri etkin
yöneterek korumaya çalışacağı düşünülmektedir.

Kârlılık artışı ve sermaye hesaplamasına dâhil edilen borçlanma araçlarının belirleyici etkisinin yanında
menkul kıymet değerlemesinin olumlu etkisi içsel kaynak oluşturması açısından güçlü sermaye yeterlilik
oranını (SYR) desteklemiştir. Sektörün yüksek SYR seviyesinin korunduğu gözlenmiştir (Grafik I.12).

Rapor döneminde risk ağırlıklı varlık kompozisyonunda belirgin bir değişiklik olmamıştır. 2017 yılının son
çeyreğinde KGF kefaletli kredi kullanımının üst sınıra yaklaşması sonucu tarihsel ortalamasına yakınsayan
kredi büyümesi, kredi riskini ve aktif büyümesini geçici olarak sınırlamıştır. 2018 yılında yeni kefalet imkânı
ve kredi geri dönüşlerine göre yıl içinde ilave kefalet kullandırılmasına ilişkin politika uygulamaları, söz

konusu büyüme oranlarının dengelenmesine katkıda bulunmuştur.

ABD’de başlayan dış ticaretteki korumacı eğilimlerin küresel ölçeğe yayılması, sıkılaşan finansal koşullar,
AB bankacılık sistemindeki düşük kârlılık ve özellikle bazı büyük bankalarda yüksek tahsili gecikmiş alacak
oranları ve jeopolitik gelişmeler, küresel finansal istikrara ilişkin risk unsurları arasında bulunmaktadır.
Bununla birlikte, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı ve özkaynak kârlılığı, sağlıklı aktif kalitesi
ve yeterli likit varlık düzeyi sayesinde söz konusu risklere karşı dayanıklılığını koruduğu
değerlendirilmektedir.



Facebookta Paylaş