SESMİR Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Ökmen'in açıklaması aşağıda bulunuyor:
Dolar kurunun 7.14 üzerindeki her seviyesi MB’nin son iki yılda sattığı rezervlerin zararı olarak Türkiye ekonomisine yansımaktadır: 2019 ve 2020 yıllarında döviz rezervlerinden 6,5 TL ortalama dolar kuru üzerinden satılan 126 milyar dolar karşılığında 819 milyar TL anapara, 88 milyar TL de faiz geliri elde edilmiştir. Faiz gelirlerinin etkisi de dahil edildiğinde rezervlerin son iki yıldaki ortalama reel satış kuru 7,14 TL olarak gerçekleşmiştir. İlerleyen dönemlerde faizlerin genel seviyesindeki gelişmelere dayalı olarak ortalama reel satış kuru olan 7.14 noktasının yeri de zamanla değişecektir.
Her bir kuruşluk kur artışının, rezerv kayıpları açısından Merkez Bankası’na getirdiği direkt zarar 1.72 Milyar TL’dir. Kurun 8.5 sevilerine dayandığı günlerde rezerv satışlarının oluşturduğu direkt kaybın tutarı 173 Milyar TL ’olarak hesaplanmaktadır.
Dolar kurunun 7,14 veya daha altındaki seviyelerinden TCMB’nin rezerv alımlarını başarması, kendi nezdinde oluşan direkt zarar tutarını telafi etme imkânı oluşacaktır. Ancak rezerv kayıplarının ekonomi genelinde sebep olduğu dolaylı zararların telafisi ise yapısal reformlar başta olmak üzere siyasi maliyetleri bulunan daha kapsamlı başka tedbirler gerektirmektedir.
Türkiye’de yaşanan faiz artırım politikaları döviz ihtiyaç ve kıtlığının yarattığı sorunları IMF koşullarında halletmenin alternatifidir. Zira yüksek faiz sayesinde, sermaye akımlarıyla aracılar olmadan direkt muhatap olma avantajı sağlanmaktadır.
Yüksek gıda fiyatları devam edecektir. Tarımsal alanda, arazi ekim oranlarının düşmesi, üreticilerin ürünlerini pazara erişim ve sunum isteksizliği, tarım sektöründeki borç yükünün artması, net olarak tarımda ithalatçı olunması ve kuraklık riski arz eksikliğine neden olacaktır.
Ekonomik ihtiyaçların gerektirdiği döviz arzının devamlılığı ve uluslararası finans çevreleriyle entegrasyon için uyum reformlarının yapılması gecikmektedir.
Yapılacak reformların sadece yatırımcıları hedefleyerek tek yanlı kurgulanması doğru sonuç vermeyecektir.
Uzun süren işsizlik derin bir yoksullaşma yaratmaktadır. İşgücü kapsamında değerlendirilmeyen kitlelerin tekrar hem iş gücüne ve hem de işsizler listesine ve dolayısıyla işsizlik oranlarına dahil olmaya başlamış ve yoksulluk en önemli sosyal problem haline gelmiştir. Zira, İş gücü piyasasından kopanların çoğunluğunun kadın olması sosyal problemleri daha da artırmaktadır.
Birleşik Krallık ile yapılan serbest ticaret anlaşması Türkiye’nin kazanımı iken, AB’nin Çin ile yaptığı ve gelecek yıl devreye girecek olan yatırım anlaşması ise Türkiye açısından etkinlik alanında alternatif kayıp riskleri barındırmaktadır.