Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle siyasal bir kimliğe bürünen enerji krizinin, önümüzdeki dönemde toplumsal yükleri artıracağına dikkat çekerek “Olumsuz toplumsal sesler karşısında dünya devletleri de harekete geçmeye başladı. Fransa, elektrik sistemini kamulaştırmayı, nükleer enerji santrallerini yenilemeyi planlarken, İngiltere’de enerji şirketlerinin karlarına ek ve büyük vergiler getirilmesi tartışılıyor. Almanya ve Belçika nükleer enerjiden vazgeçme planlarını rafa kaldırıyor. Fransa, Hollanda ve Danimarka’da elektrik kısıntısı ve ışık söndürme kampanyaları başlatılıyor” dedi.
Bahçıvan: “Yaşamakta olduğumuz enerji krizinin bizlere gösterdiği en önemli gerçek; enerjide ülkelerin kendi kendilerine yetebilmelerinin, bağımlı olmamanın ne kadar önemli olduğudur. ‘Enerjide Yeşil Dönüşüm’ü gerçekleştirebilmemiz için gerekli yenilenebilir enerji yatırımlarının en güçlü enstrümanlar ile sürekli olarak teşvik edilmesi gerekiyor.”
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ağustos ayı olağan toplantısı, “Enerji Arzındaki Gelişmelerin Avrupa ve Türkiye’ye Etkileri” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya, Global Resources Partners & The Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü, Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği OEM Petrol ve Gaz Direktörü Doç. Dr. Sohbet Karbuz, Facts Global Energy Direktörü Cüneyt Kazokoğlu, Enerji Danışmanı ve BOTAŞ Gaz Alımı Eski Daire Başkanı Ali Arif Aktürk de katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, konuşmasında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve bunun neticesinde Rusya’nın Avrupa’ya gaz sevkiyatını azaltması sonucu, konunun Avrupa’da tam bir enerji krizine dönüştüğüne tanık olunduğuna dikkat çekti. Son günlerde, Avrupalı bazı sanayi firmalarının enerji maliyetleri nedeniyle üretime ara verdiğini, dar gelirli ailelerin kışı soğukta geçireceklerini, enerji firmalarının iflas ediyor olduğu yönündeki kritik haberlerin de gündeme damga vurduğunun altını çizen Bahçıvan “Bu son gelişmeler üzerine, hiç tereddüt etmeden şu tespiti yapabiliriz: 1970’leri andıran ama sebep sonuç ilişkisi açısından farklılık gösteren küresel bir enerji krizinin eşiğindeyiz.
Geçmişe dönüp bakacak olursak, 50 yıl önce yaşanan petrol şoku, jeopolitik gerilimlerden kaynaklanıyorken; bugün yaşamakta olduğumuz kriz ise, pandemi sonrası tedarik zincirindeki aksamalar ve stok erimesi sebebiyle arzın talebi karşılayamaması sonucu tetiklendi. Biraz önce ifade ettiğim gibi uygulanan yaptırımlar nedeniyle Rusya’nın Avrupa’ya enerji arzını azaltması da krizin derinleşmesinde önemli rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor” dedi.
Yaşanan krizin ana nedenlerinden bir diğerini ise son yıllarda enerji sektöründeki arama ve yatırımların azalması olarak gösteren Bahçıvan, “Yakın geçmişe baktığımızda, 1980'lerden başlayarak hızla özelleştirilen enerji sektörünün, sabit yatırım üzerinden kar etmeye çalıştığını ve kapasite arttırmadığını görüyoruz. Bununla birlikte bankaların fosil yakıtlı santrallere kredi vermekte isteksiz davranması da arama ve yatırımlara ket vuran önemli bir faktör olmuştur.
Bugün, Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre 2022’de enerji yatırımlarının ağırlıklı bir şekilde temiz enerji olmak üzere yüzde 8 artarak 2,4 trilyon ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Ancak bu yatırımların ne geleceğin beklentilerini ne de günümüz enerji krizini karşılamaktan oldukça uzakta olduğu bir gerçek” dedi.
Enerji krizi toplumsal yükleri artıracak
Enerji krizinin iklim krizi ile etkileşiminin de dünyayı içinden çıkılamaz bir duruma getirdiğini belirten Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Fosil yakıtlar iklim krizinin ana sebebi olarak görülürken enerji krizi sebebiyle Avrupa ve Asya’da kömürden elektrik üretiminin canlandırılması, karbon emisyonlarının artmasını da beraberinde getiriyor. Öte yandan; İklim değişikliği etkisiyle aşırı sıcaklar, enerji tüketimini arttırırken nükleer santrallerde soğutma suyu sebebiyle verim yüzde 30 oranında düşüyor. Biraz önce ifade ettiğim gibi Rusya’ya yönelik uygulamaya konan ekonomik ve finansal yaptırımlara karşılık Rusya da gazı bir koz olarak kullanmakta. Bu şekilde siyasallaşan enerji krizinin, önümüzdeki dönemde toplumsal yükleri artıracağı da kaçınılmaz görünüyor. Öyle ki küresel ölçekte yaşanmakta olan yüksek enerji ve gıda fiyatları nedeniyle toplumlarda yükselmeye başlayan olumsuz sesler de buna işaret ediyor.
Bu olumsuz toplumsal sesler karşısında dünya devletleri de harekete geçmeye başladı. Fransa, elektrik sistemini kamulaştırmayı, nükleer enerji santrallerini yenilemeyi planlarken; İngiltere’de enerji şirketlerinin kârlarına ek ve büyük vergiler getirilmesi tartışılıyor. Almanya ve Belçika nükleer enerjiden vazgeçme planlarını rafa kaldırıyor. Fransa, Hollanda ve Danimarka’da elektrik kısıntısı ve ışık söndürme kampanyaları başlatılıyor.”
Enerji yatırımlarına yönelik teşvik için uzun vadeli bakış gerekli
Konuşmasında “Yaşamakta olduğumuz enerji krizinin bizlere gösterdiği en önemli gerçek; enerjide ülkelerin kendi kendilerine yetebilmelerinin, bağımlı olmamanın ne kadar önemli olduğudur” tanımlamasını yapan Bahçıvan, şunları söyledi:
“Bu amaçla ülkemizde doğalgaz ve petrol kaynaklarına yönelik arama çalışmalarını ve gaz depolama kapasitemizin artırılmasına ve farklı enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine yönelik faaliyetleri takdirle izliyoruz. Enerjide kendi kendimize yetebilmemiz için zengin güneş, rüzgar ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına sahibiz. “Enerjide Yeşil Dönüşüm”ü gerçekleştirebilmemiz için gerekli yenilenebilir enerji yatırımlarının en güçlü enstrümanlar ile sürekli olarak teşvik edilmesi gerekiyor. Mayıs 2019’da yayımlanan lisanssız yönetmeliği, sanayicilerimizi çatılarına güneş enerjisi yatırımı yapmaya teşvik etmiş, üretilen enerjinin ihtiyaç fazlasının satılabilmesine de olanak sağlamıştı. Ancak, 11 Ağustos’ta yayımlanan karar ile satışı yapılabilecek elektrik miktarı tüketilen miktar ile sınırlandırılmıştır. Bu uygulama mevcut ve yeni yatırımları olumsuz etkileyebilecektir. Enerjiye yönelik yatırımların uzun vadeli yatırımlar olduğunu, yatırımlara yönelik politika ve teşviklerin bu bakış açısı ile belirlenmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.”