Dünya gazetesinde yayınlanan habere göre; Türk lirasının görece istikrarlı, komşu ülkelerle ilişkilerin ise olumlu seyrettiği 2005 yılından başlayarak çıkış seyrine giren lira ile ticaretin payında, 2017’den bu yana dramatik düşüş dikkat çekiyor. Zirve noktasının görüldüğü 2017’de ihracatın yüzde 8’i, ithalatın ise yüzde 7’ye yakın bölümü lira ile gerçekleştirildi. Bu dönemde bazı aylarda TL ile ihracatın payı yüzde 10’u aştı. TL’de hızlı düşüşün başladığı 2018 ile birlikte ise bu eğilim tersine döndü. Toplam ihracat artmasına rağmen, TL’nin payı 2020’de yüzde 4’ün, 2022’nin ilk 5 ayında ise yüzde 3’ün altına geldi ve 10 yıl önceki düzeylerine geriledi. Bundan 10 yıl kadar önce dış ticarette en çok gündeme gelen konulardan biri TL ile ticaretti. Dışa açılan yerli şirketler ve Türkiye’de yatırım yapan yabancı firmalar, TL ile dış ticareti sürekli olarak yukarı taşıyordu. Zira bunu mümkün kılan, olmazsa olmaz iki faktör vardı: Komşularla iyi giden ilişkiler ve istikrarlı bir ulusal para.
Şu sıralarda TL ile ticarette güzel günlerin oldukça uzağındayız. Hem ihracatta hem ithalatta TL’nin payı 10 yıl önceki seviyelerine indi. Ama gelin en başından başlayalım…
Kimler, neden TL ile ticaret yapıyor?
TL ile ticarette ilk sıralarda gelen ülkeler genellikle komşular ve yakın coğrafyadaki ülkeler. TL istikrar kazandıkça ve komşu ülkeler ile dış ticaret hacmi artmaya başladıkça, ticaretimizde zamanla TL’nin payı yükselmeye başlamıştı.
Bunun yanında Türk şirketlerinin yatırım yaptıkları ülkelerle ticaretimizde TL daha sık kullanılıyor. Türkiye’deki şirket kimi zaman kendine ait olan ve başka bir ülkede kurulmuş şirketle, kimi zaman ise o ülkedeki diğer Türk sermayeli şirketlerle ticaretini TL ile yapabiliyor.
TL’yi kullanan başka bir grup ise Türkiye’deki yabancı sermayeli şirketler. Örneğin; Türkiye’de kurulu Alman sermayeli bir şirket Almanya’ya TL ile ihracat ve Almanya’dan TL ile ithalat yapabiliyor.
Neden önemli?
Bir ülkenin dış ticaretinde en önemli konulardan biri ticareti kendi para birimiyle yapabilmesidir. Bu Güney Kore için de böyle, Almanya için de, Türkiye için de… İhracatı ve ithalatı kendi para birimini kullanarak yapmak firmalar için hem kur riskini hem de işlem maliyetlerini aşağı çeker.
Sağladığı itibar bir yana, ülkeler için de kendi para birimlerini kullanarak işlem yapmanın çok sayıda avantajı vardır. Çok dile getirilmese de, ulusal para ile ticaretin faydalarının başında cari açığın finansmanı için yarattığı kolaylık vardır. Basit bir örnek ne demek istediğimi daha kolay anlatabilir. Örneğimizdeki ülke Türkiye olsun. Diyelim ki; Türkiye bu yıl ihracatının 6 milyar dolarlık kısmını, ithalatının ise 12 milyar dolarlık kısmını TL ile yapsın. Yıl genelinde cari açık ise 30 milyar dolar olsun. Bu durumda cari açığın 6 milyar dolarlık kısmı TL bazlı dış ticaret açığından geldiğinden, dış finansman gereken kısım 24 milyar dolar olacaktır.
İhracat ve ithalatta TL’nin payı düşüyor
2000’li yılların başında ihracatın sadece yüzde 1’i TL ile yapılırken, bu oran 2009’da yüzde 2’nin, 2012’de yüzde 3’ün, 2014’te yüzde 4’ün üzerine çıktı. 2017 rekor yılıydı. 164,5 milyar dolara çıkan ihracatın 13,2 milyar doları yani yüzde 8’i TL kullanarak yapıldı. O yıl kimi aylarda oran yüzde 10’a ulaştı. 2018’de oran aniden geriledi. Toplam ihracat artmasına rağmen, TL’nin payı yüzde 4’ indi. 2019 ve 2020’de yüzde 4 civarında seyreden TL kullanım oranı 2021 ve sonrasında daha da düştü ve yüzde 3’ün altına indi. Geçtiğimiz Nisan ayında ise yüzde 2,4 ile 2011’den sonraki en düşük düzeyine geriledi.
Benzer bir döngü ithalat tarafında da görülüyor. 2000’li yılların başında ithalatta TL kullanımı yok denecek kadar azdı. 2007’de TL’nin payı yüzde 1’in, 2008’de yüzde 2’nin, 2010’da yüzde 3’ün üzerine çıktı. 2016 ve 2017’de yüzde 7 civarına kadar yükseldikten sonra 20182019 döneminde yüzde 5’e geriledi. 2020’de yeniden yükselse de 2021 sonunda hızla düşmeye başladı. Geçtiğimiz Aralık ve Ocak aylarında ithalatta TL’nin kullanımı yüzde 3,2’ye, son 10 yılın en düzeyine indi. Son açıklanan Mayıs ayı verisinde ise oran yüzde 4,1 oldu.
Dış ticaretin geneline baktığımızda ise durum şu:
2005’ten sonra istikrarlı bir şekilde yükselen TL’nin toplam dış ticaretimizdeki payı, 2017’de yıl genelinde yüzde 7,4’e ulaştı. Hatta aylık bazda, Nisan 2017’de yüzde 8,8 ile rekor düzeye ulaşıldı. Ardından hızlı bir gerileme başladı. 2019-2020’de yüzde 4,5 aralığında yatay bir dönemden sonra 2021 sonunda oran yüzde 3’e düştü. Son olarak Mayıs 2022’de aldığı değer yüzde 3,5’ti.
Gerilemenin nedeni ne?
Hangisinin ne ölçüde etkili olduğunu bilemesek de, TL ile ticaretin toplam dış ticaretteki payının gerilemesinin iki olası nedeni var.
Birincisi, TL’nin öngörülebilirliğini azalması; Para birimi ne kadar istikrarlı ve öngörülebilir ise ticarette kullanım imkanı o denli yükselir. TL de öyle bir paraydı. Ancak son yıllarda bu özelliğini kaybetti. İçeride yabancı para ve ona endeksli (KKM) mevduatın payı TL mevduatın üzerinde iken, diğer ülkelerde yaşayanların TL’yi tercih etmesini beklememek gerekir.
İkincisi, komşularımızla ilişkilerin gerginleşmesi ya da bu ülkelerin siyasi/ekonomik durumlarının istikrarsızlaşması. Suriye ve Mısır ile ilişkilerimiz, İran’a yönelik yaptırımlar nedeniyle ticaretin zayıf seyretmesi, Rusya-Ukrayna savaşı TL ile ticareti baskılayan sebepler arasında.