Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Aydın'ın Bankacılık Zirvesi'nde yaptığı açıklamaları aşağıda bulunuyor:
Bankalarımız tüm imkanlarıyla ekonomik faaliyeti destekledi
2020 yılının ilk yarısında ekonomi politikasını belirleyen ana faktör
pandemi oldu.
Halk sağlığını ilgilendiren hususlarda alınmış olan önlemlerin yanı sıra;
salgının ekonomik çerçevede olumsuz etkilerini sınırlandırmak için çok
yönlü politikalar tasarlandı.
Ülkelerin ekonomilerini kapattığı bu dönemde bankalar, bu politikaların
uygulamasında çok önemli bir rol üstlendi.
Operasyon ve dijital alt yapılarının sağladığı imkanları kullanan bankalar,
sektörden beklenen hizmetleri karşılama konusunda samimi gayret
gösterdi. Kredi ve diğer bankacılık işlemleri kesintisiz sürdürüldü ve
ödeme sistemleri sağlıklı çalıştırıldı.
Neler yapıldı?
Bunun önemli bir oranı, kamu bankalarınca sağlanmış olsa da
ekonominin, kredi program ve paketleriyle desteklenerek daralmanın en
aza indirilmesini teminen güçlü bir çaba sarf edildi.
Şirketlerin ve bireylerin acil likidite ve kaynak ihtiyaçları uygun imkanlarla
karşılandı. Nakit akış döngüsünde aksaklık olmamasına çaba gösterildi.
Ötelemeler ve yapılandırmalar yoluyla ek süreler verildi. Vadeler uzatıldı.
İstihdama, ihracata ve döviz kazandırıcı diğer faaliyetlere destek verildi.
Bu sayede firmalar faaliyetlerini, birbirlerine ve üçüncü kişilere olan
yükümlülüklerini sürdürdü. Bu dönemde ihracatın kayda değer gelişmeler
gösterdiği görüldü.
Bankacılıkta temel büyüklükler
Bu dönemde, bankacılık sektöründeki gelişmeleri rakamsal olarak
değerlendirdiğimizde şunları görüyoruz:
· Bilanço toplamı 6 trilyon TL’yi geçti. Gelişmekte olan ülkelerde ve
ülkemizde ortalama %105 olan toplam aktiflerin milli gelire oranı,
son 9 yılda 21 puan artarken, ülkemizde son 9 ayda 24 puan
artarak % 129’a ulaştı.
· Kredilerin milli gelire oranı 2019’a göre 15 puan artarak %77’ye
yükseldi.
· Bilançoda, kredilerin payı % 59, mevduatın payı % 57’dir. Menkul
değerler portföyü de dikkate alındığında ekonomiye sağlanan
finansmanın bilanço içindeki payı % 76’ya ulaşmaktadır.
· Mevduatın %46’sı, kredilerin %64’ü TL cinsindendir. Yani TL
finansman ihtiyacı yüksektir. Uluslararası para ve sermaye
piyasalarından temin edilen kaynaklar, nette swap yoluyla TL
finansmanında kullanılmakta olmakla birlikte küresel kriz ve
salgının etkin olduğu dönemlerde bu kaynaklara olan bağımlılığın
finansmanın sürdürülebilir olması önünde zorluklara neden olduğu
görülmüştür.
· Kredilerdeki hızlı büyüme yanında, salgının etkisiyle kamunun
borçlanma ihtiyacının artması çerçevesinde borç çevirme oranının
% 100’ün üzerine çıkması finansman üzerinde sınırlı bir baskıya
neden olmuştur.
· TL krediler ile TL mevduat arasındaki fark Ekim sonunda 700
milyar TL’yi aştı. Finansman önemli ölçüde çok kısa vadeli repo
yoluyla veya swap yoluyla Merkez Bankası’ndan sağlandı.
Özellikle swap dahil Merkez Bankası’nın piyasa fonlamasının 550-
600 milyar TL’ye ulaştığı görüldü. Bu durum, sağlıklı ve
sürdürülebilir değildir.
· Kredilerin ortalama vadesi 1 yıldan uzun, mevduatın vadesi 3
aydan az, Merkez Bankası fonlaması ise çok daha kısadır.
· Bu dönemde, yabancı para kaynak talebinin azalması nedeniyle
bankalar yurtdışına net borç ödemeye devam ettiler.
Bu bölümü sonlandırmadan önemli gördüğüm birkaç hususu da
değerlendirmek istiyorum.
· Tasarruf mevduatının sadece yüzde 42’si TL cinsindendir. Risk
yönetimi açısından bu çok yüksek bir orandır ve yönetilmesi kolay
değildir.
· Bunu hep söylüyoruz. Ülkemizde, ekonomik faaliyetin
finansmanının çok büyük bölümü, bankacılık sektörü tarafından
yapılmaktadır. Temel olarak, sermaye piyasasının finans
sektörüne katkısının artırılmasına ihtiyaç vardır. Özellikle katılım
bankacılığının bankacılık sektöründeki payının artırılması, risklerin
daha etkin yönetilmesine katkı sağlayacaktır.
Kontrollü normalleşme dönemi
Ağustos ayından itibaren Hükümet, normalleşme sürecinin başladığını
belirterek, ekonomi politikası araçlarında değişikliklere gitti. Değişiklikler
ile finansman-kaynak dengesinin sağlanması, piyasalarda istikrarın tesis
edilmesi, öngörülebilirliğin arttırılması ve büyümenin sürdürülmesi
amaçlanmaktadır.
Beklentimiz, makro dengelerin sağlıklı olarak kurulması, bilançoda TL’nin
payının artışını destekleyecek şekilde TL tasarruf araçlarının
özendirilmesi ve bu sayede Merkez Bankası fonlamasına daha az ihtiyaç
duyulacak bir finansman yapısına ulaşılmasıdır.
Pandeminin seyrinin olumlu yönde ilerlemesi ve küresel likiditenin bol
kılındığı bir dönemde makul düzeyde uzun vadeli yurtdışı kaynak girişi
elbette işlerimizi daha da kolaylaştıracaktır. Dengeleri bozmayacak bir
döviz arzına ihtiyaç bulunmaktadır. Artması muhtemel kamu borçlanma
ihtiyacının ekonominin ihtiyaç duyacağı kredi büyümesine baskısının
sınırlı kalacağı politikaların uygulanması ile daha sürdürülebilir bir
büyüme menziline gireceğimizi düşünüyoruz.
Uluslararası kuruluşların açıklamalarından, küresel ekonomide
belirsizliklerin devam ettiği dünya genelinde toparlanmanın zaman
alacağı anlaşılıyor.
Bu zorlu dönemde, ülkemizde ekonomik faaliyetin sürdürülmesini ve
normalleşmeye geçişin desteklenmesini teminen bankalarımız gayretli
şekilde ve paydaşlarla işbirliği içinde çalışmaya devam edecektir.
Biliyoruz ki daha iyi bir gelecek istemek yetmez, gerçekleşmesi için çaba
göstermek gerekir.