SESMİR Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Ökmen'in açıklaması aşağıda bulunuyor:
• Piyasalara yaklaşık 90 Milyar TL civarında ilave kredi verilmesini sağlamak amacıyla, 2020 mayıs ayından itibaren uygulanmasına başlanacak olan “Aktif Rasyosu” düzenlemesi, matematiksel olarak hatalı olup, Bankacılık sektörü için yeni ve esaslı riskler getirecektir.
• Öz kaynaklar “Aktif Rasyosu” ile ilişkilendirilmediği için, bankalar tarafından kredi ve menkul kıymetlere yapılan plasmanların, her daim TL ve YP mevduat toplamından daha yüksek olmasını gerektirdiği için bankacılık alanında likidite ve kredi risklerinin daha da artırması sonucunu doğuracaktır.
• Zorunlu karşılıkların ve disponibilitenin sızıntı etkileri “Aktif Rasyosu” na dahil edilmediği için mevduatın krediye dönüşüm oranlarının oluşumundaki ve kaydİ para yaratılmasındaki doğal dengeler otomatik olarak bozulacaktır.
• “Aktif Rasyosu” nun alt limitlerinin, Katılım ve Mevduat bankaları için birbirinden farklı olarak belirlenmesi, uluslararası uygulamalara ve Basel düzenlemelerinin felsefesine uygun düşmemektedir: Mevduat Bankaları için bu rasyonun %100 oranının, katılım bankaları için ise %80 oranının altına düşmemesi şartı getirilmiştir. Ancak, plasman hacmi yönünden bankalar arasında bu şekilde oransal bir farklılık yaratılması, Aktif Rasyosu uygulamasının uluslararası alanda kabulünün olmadığının işaretidir.
• Alt limiti mevduat bankacılığına göre daha düşük belirlenmiş olsa bile “Aktif Rasyosu”na uyum sağlanması açısından, katılım bankaları, mevduat bankalarına göre çok daha fazla zorlanacaklardır: Mevcut durumda, TCMB ile yapılan veya yapılacak olan Swap işlemleri hariç tutulursa, %70,65 olarak hesaplanan Katılım bankalarının aktif rasyosu, kendileri için %80 olarak belirlenen alt limitin altındadır. Matematiksel açıdan Katılım bankalarının bu “‘Aktif Rasyosu” na ya uyum sağlayabilmeleri için ya mevcut kredilerinin %30’u kadarlık yeni krediler vermeleri gerekir. Ancak bu konjonktürde katılım bankalarının mevduat dışı yabancı yeni bir kaynak veya ilave öz kaynak temin etmeleri oldukça zor gözükmektedir. Ya da yine matematiksel açıdan mevcut YP mevduatlarının %20 sini müşterilerine geri iade etmeleri gerekmektedir.
• Mevduat miktarına göre daha az kredi vermiş olan katılım bankalarının “Aktif Rayosu”nun mevduat bankalarına göre daha düşük belirlenmiş olması teknik olarak anlamsızıdır: Bankacılık sektöründe, kaynak/kullandırım yönünden mevduat bankaları ile katılım bankaları arasındaki en önemli fark, kredilerin finansman şeklidir. Zira, mevduat bankaları topladıkları TL ve YP mevduatların tamamını kredi ve menkul plasmanlarına kullandırır iken; katılım bankaları TL ve YP mevduatlarının sadece %90,40 ‘lık bölümünü kredi ve menkul kıymet portföylerinin plasmanında kullanmış, geri kalanıyla da diğer varlıklarını finanse etmişlerdir. Bu durumda, mevduatlarına göre daha az kredi vermiş olan Katılım bankalarının zorlanması gerekirken, tam tersi olarak mevduat bankaları zorlanmaktadır. Esasen kredi tahsisi açısından hiçbir bankanın zorlanmaması gerekir.
• 4.7 Trilyon TL aktif büyüklüğü olan Bankacılık sektörünün “Aktif Rasyosu” Kalkınma ve Yatırım bankları sayesinde yüksek gözükmektedir:
• “Aktif Rasyosu” düzenlemesinden özel, yerli ve yabancı mevduat bankalar ile katılım bankaları etkilenmekte, kamu mevduat bankaları etkilenmemektedir: TCMB nezdinde bankaların döviz verip TL alma yönünde yaptıkları Swap işlemleri hariç tutulursa, “Alacak Rasyosu” için önerilen matematiksel formülasyona göre hesaplanan “Alacak Rasyo” ları Sektör geneli için %108,56, Kamu mevduat bankaları için %116,46, Özel mevduat bankaları için %96,67, Yabancı mevduat Bankaları için %95,75, Katılım bankları için ise %70,65 dir.
• Düzenlemeye uyum sağlanabilmesi için, swap işlemleri hariç, sektörün ilave olarak 91 Milyar TL’lık yeni kredi vermesi gerekmektedir. 91 Milyar Türk Lirasının 35 Milyar TL’sı özel mevduat bankaları tarafından, 30 Milyar TL’sı Yabancı mevduat Bankaları Tarafından, 26 Milyarı ise Katılım Bankaları tarafından sağlanması gerekmektedir. Toplam ilave kredi oldukça yüksek bir tutar olup bu türlü bankların mevcut kredi stoklarının %6 sına tekabül etmektedir. Rasyoya uyum açısından Kamu banklarının yeni kredi vermesine gerek yoktur.
• “Aktif Rasyosu” uygulaması, sermaye piyasalarının geliştirilmesine ve derinleşmesine yönelik ulusal amaçlarla çelişmektedir: Kredilere yapılan plasmanlar, yurt içi yerleşiklerce ihraç edilen menkul kıymetlere yapılan plasmanlardan çok daha cazip hale getirilmiştir. Zira, yurt içi yerleşikler tarafından ihraç edilen menkul kıymet portföylerinin sadece %75 lik kısmı formüle dahil edilmiş, %25 lik kısmı hariç bırakılmıştır. Halbuki özel sektörün ihraç edeceği sermaye piyasası araçlarına yapılacak plasmanların, kredilere göre bira daha az avantajlı hale getirilmesi sermaye piyasalarının etkinleştirilmesine yönelik amaca uygun düşmemektedir.
• “Aktif Rasyosu” ile YP mevduatların %25’i ile TL ve YP mevduatların munzam karşılık oranlarının toplamı kadar daha fazla kredi vermeye zorlanacağı için, bankacılık kesimi en riskli kaynaklara yönelmek zorunda kalacaktır: Türk bankacılık sisteminde, öz kaynakların tamamı kredi ve menkul kıymetler portföyünün dışında kalan ve çoğunluğu düşük veya sıfır getirili varlıkların finansmanına ayrılmış durumdadır. Aktif rasyosu ile Bankacılık sistemi, YP mevduatların %25’nin ve TL ve YP mevduatların munzam oranlarının toplamı kadar fazladan kredi vermeye zorlamaktadır. Kredilerin Mevduatları aşan kısmının ise Mevduat ve öz kaynak dışında kalan yabancı kaynaklarla finanse edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bankacılık alanında likidite yönetimi açısından en zorlu ve en riskli kaynak, mevduat ve öz kaynak dışında kalan yabancı kaynaklardır. “Aktif Rasyosu”nu tutturabilmek için bankacılık kesimi en riskli kaynaklara yönelmek zorundadırlar.
• “Aktif Rasyosu” nu tutturmuş olan bir bankanın herhangi bir kredisinin problemli hale gelmesi halinde, bozulan aktif kalitesini telafi edici önlemleri beklemeden hemen aynı anda kötüleşen bu kredi miktarı kadar yeni bir kredinin otomatik olarak tahsis edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
• “Aktif Rasyosu” uygulaması, menkul kıymet satış baskılarının oluşmasına sebebiyet verecektir: Rasyoyu tutturma konusunda sınırda olan bankaların, korunma veya yüksek getiri sağlama amaçlı olarak edinilmiş olan yurt dışı orijinli menkul kıymet portföylerini istemlerinin dışında, büyük olasılıkla da zarara maruz kalarak satmaya zorlanacaklardır.
• Cezalandırma yoluyla, bankaların ilave kredi tahsisi yapılmasına zorlanmaları ve risk portföylerinin bileşimine müdahale edilmesi, bankacılık sisteminin mekaniğine, risk yönetim tekniklerine ve kurumsal yönetişim ilkelerine uygun gözükmemektedir.
• Kredi ve mevduat ilişkisinin sabit bir seviyenin altına düşürülmeyeceği ilkesine dayalı olarak uygulamaya alınan “Aktif Rasyosu”, bankaların risk yönetim disiplinini ve tahsis süreçlerini gevşetecektir.
• Modern Makro İhtiyatı Tedbir ilkeleri kapsamında, “Alacak Rasyosu”nun sebep olacağı varlık kalitesi bozulma riski ile likidite risklerini üstlenecek tarafların içerisinde ilk sırada kamu yer almalıdır: Özel-yabancı mevduat bankaları ile katılım bankaları tarafından yaklaşık olarak 90 Milyar TL’lık ilave kredi verilmesinin yaratacağı varlık kalitesi bozulma riski ile likidite risklerini üstlenecek tarafların içerisinde kamunun sorumluluğunun tarif edilmemesi ve yer verilmemesi önemli bir eksikliktir.
• Bankacılık sistemi için, mudi mevduatlarının korunması ve ödemeler sisteminin sağlıklı çalışması, kredi verilmesinden çok daha önceliklidir. Salgının tüm faturası prensip olarak kamunun borcu olarak düşünülmeli, bankacılık sistemi bu yükün altına girmeye zorlanmamalıdır. Bankalar açısından kredilendirme süreçlerinin kesintiye uğratılmaması kredilendirme koşullarında bozulmaya meydan vermemesiyle sağlanmalıdır.