Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Küresel iklim krizinde gelişmiş ülkelerin sorumluluğu artarken, Afrika kıtasının tamamı, dünyadaki emisyonların yüzde 4’ünden azını üreterek payını gittikçe düşürüyor. Çözüm olarak görülen elektrikli araçların da tek başına yeterli olmadığı gözleniyor. Küresel enerji karışımının yaklaşık yüzde 30’unu oluşturan petrole olan talebin ise 2045 yılına kadar yüzde 20 artarak, günde 116 milyon varile ulaşması bekleniyor.
Gelişmiş ülkelerin iklim krizine olan katkısı ve Afrika'nın emisyon üretimindeki düşük payı, küresel ısınma mücadelesindeki adaletsizlikleri bir kez daha ortaya koyuyor. Elektrikli araçların mucizevi çözüm olmadığı gerçeği ise giderek daha fazla dikkat çekiyor. Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) uyarısına göre, karbon nötrlüğüne ulaşma hedefi için bakır, nikel, kobalt ve lityum üretiminde devasa artışlar gerekebilir. Bununla birlikte, petrol talebinin 2045'e kadar hızla artması bekleniyor. Bu da iklim krizinin daha da derinleşebileceğine işaret ediyor. Bu gelişmeler, küresel iklim politikalarının aciliyetini ve adil bir dönüşümün önemini bir kez daha vurguluyor.
“Enerji politikalarında çoğunluğun çıkarlarına odaklanılmalı”
Rosneft'in CEO'su Igor Sechin, 27. St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu Enerji Paneli’nde enerji dönüşümüne dikkat çeken bir konuşma yaptı. Sechin, “Alternatif enerji kaynakları, son yıllarda yapılan büyük yatırımlara rağmen, fosil yakıtların enerji piyasasından çekilmesini sağlayamamış ve küresel pazarda önemli bir pay elde edememiştir. Aynı zamanda, enerji piyasasında Batılı ülkelerin politikalarından kaynaklanan bir dengesizlik de söz konusu” dedi.
Igor Sechin şu ifadelere yer verdi: “Çoğunluğun çıkarlarına odaklanmak gerekiyor. Enerji geçişi dengeli olmalı ve çoğunluğun, yani gelişmekte olan ülkelerin enerji tüketiminin önümüzdeki yıllarda artmasını sağlayacak çıkarlarına hitap etmeye odaklanılmalıdır.”
“Son 200 yılda üretilen kümülatif emisyonların yüzde 65'i gelişmiş ülkelerden kaynaklı”
İklim krizine en fazla katkıyı gelişmiş ülkelerin sağladığına dikkat çeken Sechin, “Son 200 yılda üretilen kümülatif emisyonların yüzde 65'i gelişmiş ülkelerden kaynaklı. Dünyanın en zengin yüzde 10'luk kesimi, tüm CO2 emisyonlarının yarısından sorumludur. Dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesimi, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50'sinden iki kat daha fazla karbondioksit emisyonuna neden oluyor. Afrika kıtasının tamamı, dünyadaki emisyonların %4'ünden azını üretiyor” açıklamasında bulundu.
“Elektrikli araçlar her derde deva değil”
Enerji güvenliğinin sağlanması için enerji kaynaklarının yeterliliğinin, satın alınabilirliğinin ve güvenilirliğinin sağlanması gerektiği görüşünde olan Sechin, “Elektrikli araçlar her derde deva değil. Elektrikli araç sübvansiyon politikalarının gözden geçirilmesi, Batılı ülkelerin başlangıçta araçların elektrifikasyonuna yaklaşırken planlama eksikliğini ve acelesini ortaya koyuyor. Birkaç yıl önce yüksek sübvansiyonlarla alıcı çekmeyi başaran Batılı hükümetler, şimdi bütçe açıklarını kapatmak için elektrikli araçlara vergi uygulamayı planlıyor” dedi.
Sechin, şöyle devam etti: “Son on yılda Batılı teknoloji devleri fosil yakıtları kötüye kullanmak, güvenilir elektrik sağlayan enerji santrallerini kapatmak ve güvenilmez yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek için çok çalıştı. Veri merkezlerinin (DC'ler) artan elektrik talebi, artık mevcut kapasiteyle karşılanamıyor. Enerji dönüşümü bağlamında, yeni teknolojilerin devreye sokulması büyük yatırımlar gerektiriyor. Özellikle büyük mega kentlerde elektrikli araçlara geçişin maliyetinin milyarlarca dolar olduğu tahmin ediliyor” dedi.
“Karbon nötrlüğüne ulaşmak için bakır üretimi 1.5, nikel ve kobalt üretimi 2, lityum üretimi ise 4 kattan fazla artırılmalı”
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2030 yılına kadar karbon nötrlüğüne ulaşma yolunda bakır üretimini neredeyse 1,5 kat, nikel ve kobalt üretimini iki kat, lityum üretimini ise 4 kattan fazla arttırmak gerekeceğini öngörüyor. Sechin'e göre bu durum; yeşil geçiş için kritik öneme sahip maden yataklarının çoğunun bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde toprak, su ve kaynaklar üzerindeki baskıyı daha da arttırabilir. Bu nedenle, yeşil gündemin agresif bir şekilde desteklenmesi, dünya nüfusunun büyük bir kısmını enerji sıkıntısına sokmak anlamına geliyor.
Sechin, bu konuyu ise şu cümlelerle açıklıyor: “Güvenilir petrol ve gaz kaynakları olmadan enerji eşitsizliğinin üstesinden gelmek imkansızdır. Petrol ürünlerine ek olarak petrol, modern insanın yaşamının artık hayal edilemeyeceği çok sayıda günlük ürünün üretiminde de kullanılıyor. ‘Petrol zirvesi’ olarak adlandırılan beklentilere rağmen, küresel petrol talebinin artmaya devam etmesinin şaşırtıcı değil. Petrol talebinin 2045 yılına kadar neredeyse yüzde 20 artarak günde 116 milyon varil değerine ulaşması bekleniyor.”
“Güvenilir ve emniyetli bir enerji tedariği için yeni bir strateji geliştirmeli”
Sechin, son olarak “Petrol, küresel enerji karışımının yaklaşık yüzde 30'unu oluşturmaya devam edecek. Yeşil geçiş konseptinin başarısızlığı artık açıkça görüldüğüne göre, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarına uygun, güvenilir ve emniyetli bir enerji tedariği için yeni bir strateji geliştirmemiz gerekiyor" dedi.