Bu faiz kararından sonra, sıkı ve daraltıcı ekonomi politikaların tercihinin yaklaşan yerel seçimlere heba edilip edilmeyeceği, rasyonel politikaların müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı, yabancı sermayenin hukuk ve şeffaflık konulardaki iyileştirici beklentilerinin sağlanıp sağlanmayacağı ortada bırakılmıştır.
Faiz artışının ulaşacağı seviyenin alt limiti, en az gerçekleşen enflasyon oranı kadar olmalıydı. Bankalara düşük getirili tahvil alma zorunluluğu, kredi faizlerine açık veya örtülü sınır, döviz alım/satım fiyatları arasına yüksek marj, KKM ve benzeri uygulamalarla piyasa koşullarına en ağır bir şekilde müdahale eden Merkez Bankası’nın uyguladığı düşük ve ancak işlevsiz politika faizi gerekli ölçüde artırılamamıştır. Hızlı ve ani bir yüksek faiz artışı sonucunda kur ve enflasyon beklentileri sabitlenip öngörülebilir hale getirilmeden, Türkiye ekonomisinin düşük faizle içine düşürüldüğü girdaptan çıkma olasılığı söz konusu bile olamaz.
Artırılan politika faiz seviyesi ile bugüne kadar birikmiş çok boyutlu ekonomik ve finansal tehlikelerin geçeceği düşünülemez. Artışın ani yapılmayıp zamana yayılarak kademeli olarak yapılacağı algısı, reel kesimden finans kesimine doğru haksız sermaye transferlerinin başlamasına neden olacaktır. Eş zamanlı olarak da bankların faiz riskine karşı tedbirler de alınarak ani ve yüksek faiz verilerek dövizin yatırım aracı olma fonksiyonu bir anda bitirilmeliydi.
Artan faiz yabancı yatırımcıları cezbedecek yeterliliğin çok altında kalmıştır. Türkiye ekonomisinde yıllardır oluşan yüksek riskler ve dengesizlikler nedeniyle, artan politika faizinin döviz kuru üzerinde neden olacağı etkinin hemen ortaya çıkacağını beklemek doğru değildir. Üç aya kadarlık dönemde döviz kurlarının seviyesi, şu anda artırılmış faiz oranından ziyade, daha çok Türkiye’nin kendi döviz kazanma kabiliyetindeki gelişmelere ve yabancı sermaye girişlerine göre şekillenecektir. Dolayısıyla artan faizin ulaştığı seviye, yabancı yatırımcıları cezbedecek yeterliliğe ulaşmamıştır.
Gerektiğinde yeniden faiz artırılacağı algısı yatırımcılara ve piyasalara verilememiştir. Enflasyon beklentilerine, gerçekleşen enflasyona, risk priminde ve tasarruf-yatırım dengesini oluşturan reel faizlerde oluşabilecek gelişimlere göre ihtiyaç doğarsa, faiz oranlarında ilave artışlara gidileceği algısının piyasalara verilmesi gerekmekteydi.
Rezervlerde artış eğilimi ve yabancı sermaye girişleri başlamadan ve realisttik politikaların sürdürülebilirliğine ilişkin algılar pozitif alana evrilmeden, artan yüksek faizin ekonomi ve kurlar üzerindeki olumlu katkıları ortaya çıkamayacaktır.
Enflasyon oranları ve beklenti seviyeleri, artırılan faiz seviyesine inmeden, yapılan ve kademeli olarak yapılacak olan faiz artışları da hep yetersiz kalacaktır. Enflasyon ve faiz arasındaki açığın kapanması 3-6 aydan daha fazla sürmesi halinde, şu anda bu manevralarla ertelenmiş olan krizle Türkiye ekonomisi ileride tekrar yüzleşecektir. Zira, ödemeler dengesindeki yapısal bozukluk, rezervlerin yokluğu, yüksek bütçe açığı kur üzerinde baskı kurmaya devam edecektir.
Orhan Ökmen
Başkan
Sesmir Kurumsal ve Finansal Danışmanlık A.Ş
***
Yasal Uyarı
Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeler yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.Yatırım danışmanlığı hizmeti ; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır.Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır.Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabılır.Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.