Uzmanlar baraj göllerinin atmosfer ve sera gazı emisyonu üzerindeki etkisini inceleyen, şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı araştırmayı gerçekleştirdi ve hidroelektriğin “sıfır salınımlı” bir temiz enerji çeşidi olduğu kanısının yanlış olduğuna dair bir iddiada bulundu.
Araştırmacılar, Birleşmiş Milletler (BM) iklim programı kapsamında uzun zamandır “emisyonsuz” olarak kabul edilen baraj göllerinin insan kaynaklı sera gazı emisyonuna %1,3 oranında katkıda bulunduğunu tespit etti. Araştırmacılar tarafından bu düzeydeki bir emisyonun pirinç üretimi veya biokütle yakımı sonucunda ortaya çıkan kadar olduğu belirtildi.
Büyüklük ve önemlerine rağmen mevcut durumda baraj gölü emisyonlarının Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (UN IPCC) değerlendirmeleri kapsamında ele alınmadığı, mevcut durumda ülkelerin yeni inşa ettikleri barajlarına karşılık BM Temiz Kalkınma Mekanizması kapsamında karbon kredisi almaya hak kazandıkları ifade edildi. Araştırma sonucunda akla gelen ilk soru ise hidrogücün bir yeşil enerji kaynağı olarak değerlendirilmesine devam edilip edilmeyeceği oldu.
“BioScience” isimli dergide yayınlanan araştırmada bilim adamları 6 kıtada yer alan 267 baraj gölünü incelemeye aldı ve bunların karbon dioksit (CO2), metan (CH4),nitrus oksit (N2O) emisyonlarına odaklandı. Araştırmaya dâhil edilen baraj göllerinin toplam yüzey alanı 77.287 kilometrekare olup, dünyadaki tüm baraj göllerinin yüzey alanının (305.723 kilometrekare) yaklaşık dörtte birine tekabül etmektedir.
“International Rivers” isimli çevre kuruluşun yöneticisi olan Kate Horner konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada söz konusu araştırmanın baraj göllerinin oldukça agresif bir sera gazı olan metan salınımının önemli bir kaynağı olduğunun altını çizdiğini ifade etti ve hidroelektrik santrallerinin temiz ve yeşil bir elektrik üretim kaynağı olarak anılamayacağını sözlerine ekledi.
Araştırmaya göre bir baraj gölünün metan salınım miktarında önemli belirleyicilerden birinin baraj gölünün besin maddeleri açısından zenginlik derecesi olduğu tespit edildi. Mikrobiyal ekolojinin ve alglerin yaşamını sürdürebilmesine imkân sağlayan besin maddeleri ve organik maddelerin yoğun olduğu baraj göllerinde metan salınımın daha çok olduğu düşünülmektedir. Bu durumun en çok tropik yağmur ormanlarında inşa edilen baraj göllerinde görüldüğü, bu durumda ilk dolumun yapıldığı an itibariyle baraj gölünün derinliklerinde bol miktarda bitki örtüsünün yaşamasının etkili olduğu ifade edildi.
Araştırmacılar buna ek olarak yüksek metan salınımına neden olabilecek diğer faktörleri de tespit etti. Buna göre, besinlerin ve diğer organik maddelerin baraj gölünün havzasına sızma ihtimalinin yüksek olduğu verimli tarım alanlarına yakın olan bölgelerde kurulan baraj göllerinde metan emisyonun fazla olabileceği düşünülmektedir.
Mikrobiyal ekolojinin ve alglerin oluşumuna katkıda bulunan bir diğer faktörün ise sıcak su olduğu değerlendirilmektedir. Küresel ısınma sonucunda baraj göllerinde su sıcaklığının artışıyla birlikte olası bir “olumlu geri besleme döngüsü” yaşanabileceği öngörülmektedir.
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı Bülteni