Kuruluştan konuya ilişkin yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Kariyer.net’in “HR Pulse” araştırma serisi kapsamında CURIOCITY iş birliğiyle gerçekleştirdiği “Çalışma Hayatında Stres” araştırmasının sonuçları açıklandı. Çalışanların iş hayatındaki stres seviyelerini, stresi oluşturan sebepleri ve stresten arınmak için yapılanları sorgulayan çalışmaya; sağlık, eğitim, perakende gibi farklı sektörlerden 1.872 çalışan katıldı. Araştırma sonuçları çalışanların, çalışma hayatındaki stres düzeyinin son bir senede 100 üzerinden 76 seviyesinde olduğunu ortaya koydu.
Çalışma hayatında strese yol açan etmenler
Araştırmaya katılan her 10 profesyonelin 6'sı, çalışmalarının karşılığını kazanç olarak alamamayı stres kaynağı olarak görüyor. %51’lik bir kesim aşırı iş yükünü stres kaynağı olarak görürken, %58'lik kesim ise şirketinin yönetim tarzının stres yarattığını belirtiyor. Özellikle hiyerarşinin çok fazla hissedildiği şirket yapılarında, pozisyon seviyesi arttıkça, aşağıya doğru uygulanan güç kullanımı çalışanların yaşadığı stresi arttırabiliyor. Bunun yanında performansı artırmak amacıyla başvurulan aşırı rekabetçi anlayış gergin bir çalışma ortamına sebep olabiliyor.
Araştırmaya katılanların stres kaynağı olarak gördüğü diğer etmenler şöyle sıralanıyor: Sorumlulukların belirgin olmaması (%41), çalışma saatleri (%34 - Kadın ağırlıklı), beklentileri yüksek yönetici (%33), yöneticiyle yaşanan iletişim bozuklukları (%33), çalışılan ortam ve fiziki koşullar (%31), işi kaybetme kaygısı (%26 - Erkek ağırlıklı), iş teslim zamanlamaları (%22), izne çıkamamak (%22 - Kadın ağırlıklı), ofis politikaları (%22), çalışma arkadaşlarıyla yaşanan iletişim bozuklukları (%19 - Kadın ağırlıklı), eve¬¬ iş getirmek (%16), yoğun rekabet ortamı (%15) ve yönetim değişiklikleri (%14).
İş değiştirmenin en büyük nedeni: Stres
Günümüz iş piyasasının rekabetçi koşulları göz önünde bulundurulduğunda çalışan bağlılığını artırarak sirkülasyonunu düşürmek, gerek insan kaynakları profesyonellerinin gerekse yöneticilerin gündemini oldukça meşgul ediyor. Sirkülasyonun yüksek olmasının kurumsal itibarı, işveren markası algısını ve şirket performansını olumsuz etkilediğini düşünürsek, işyerindeki stres sorununun çözümü büyük bir önem arz ediyor. Araştırmaya katılanlara, stresle ilgili ifadelere katılım dereceleri de soruldu. “Yoğun stres, iş değiştirmeyi düşünmemde en büyük etkendir” ifadesine katılanların oranı %89, “günümüz çalışanları 10 yıl öncesine göre daha streslidir” ifadesine katılanların oranı ise %86 olarak gerçekleşti. Çalışanların, stresle ilgili anketteki diğer ifadelere katılım oranları ise aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi oldu.
Diğer yandan %69’luk bir kesim, stresi motivasyon kaynağı olarak görmezken, özellikle erkek çalışanlardan oluşan %50'lik bir dilim makul seviyedeki stresin hedeflere ulaşmada etkili olacağı fikrine katılıyor. %61'lik bir çoğunluk ise, iş yerindeki stresin, çalışmak için gerekli bir etken olmadığı konusunda hemfikir. İş yerindeki stres nedeniyle “Serbest çalışmaya geçmeyi düşünüyorum” diyenlerin oranı %52 iken, stresli olduğunu yöneticisiyle paylaşması halinde işe olan isteğinin sorgulanacağı düşüncesine katılanların oranı %61 seviyesinde. Bu sonuç, işyerinde stresin ve etkilerinin daha açık konuşulması ve bu konunun bir tabu olmaktan çıkarılması gerektiğine işaret ediyor.
Yöneticilerin, liderlik vasıflarını kullanarak çalışanlarının davranışlarını iyi analiz etmesi ve dile getirilemeyen ihtiyaçları iyi algılaması gerekiyor. Zamanında müdahale edilmeyen sorunlar, iş performansında düşüşlere ve ilgisizliğe sebep olabildiği gibi çalışanların iş değiştirmelerine de yol açabiliyor.
Stresten kaynaklı gerginlik yüksek, tahammül düşük!
Araştırma, stresin yol açtığı durumları da ortaya koyuyor. Katılımcıların %85’i iş yerinde yaşanan stresin kendilerinde gerginlik yarattığını belirtiyor. Diğer yandan, çoğunluğu kadınlardan oluşan bir kesim ise, stresin tahammüllerini azalttığını (%77), baş ağrısına yol açtığını (%53), kalp çarpıntısı yaptığını (%22) ve iştah bozukluğuna neden olduğunu (%20) söylüyor. Stresin uyku bozukluğu yarattığını düşünenlerin oranı ise %47.
Şirketinden stresle mücadele konusunda destek alan çalışan sayısı çok az
Çalışma ortamındaki strese müdahale edilmezse, kişilerin sosyal hayatlarında geçirdikleri vaktin kalitesi de olumsuz etkileniyor. Bu nedenle şirketlerin stresle mücadele konusunda geliştirecekleri uygulamalar hayati bir önem taşıyor. Araştırmaya katılanlara “Şirketiniz stresi önleyecek ya da azaltacak yöntemler uyguluyor mu? Uyguluyorsa neler olduğunu belirtir misiniz?” diye sorulduğunda; her 10 çalışandan 8’i şirketlerinin stresi önleyecek ya da azaltacak hiçbir şey yapmadığını ifade ediyor.
Çalışanlarına stresi azaltacak yöntemler uygulayan şirketlerde; iş-özel hayat dengesine özen gösterilmesi, çalışma ortamının ve fiziki koşulların yeniden gözden geçirilmesi, çalışanların güven duygularını geliştirmeye yönelik aksiyonların alınması, stres yönetimi eğitimleri verilmesi gibi uygulamalara yer verdiği görülüyor.
Stresle mücadelede iş başa düşüyor!
Stresle mücadelede aradıkları desteği şirketlerinden bulamayan çalışanlar, stresten arınmak için farklı yöntemler kullanıyorlar. Stresle mücadelede en çok başvurulan ilk 10 yöntem; iş dışındaki saatlerde aile ve arkadaşlarla sosyal aktiviteler düzenlemek (%46), daha çok kafeinli ürün tüketmek (%33), gün içinde küçük molalar vermek (%33), gün içinde müzik dinlemek (%31), daha çok sigara tüketmek (%28), yapılacaklar listesi oluşturmak (%22), yönetici ve çalışma arkadaşlarıyla konuşmak (%22), daha çok yemek yemek (%21), stres azaltacak hobiler edinmek (%21) ve stresin kaynağını çözmeye çalışmak (%20) olarak sıralanıyor.
Diğer yandan stresten arınmak için başvurulan tüm yöntemlerin sağladıkları fayda seviyelerinin 100 üzerinden puanlanması istendiğinde; iş dışındaki saatlerde aile ve arkadaşlarla sosyal aktiviteler düzenlemenin 86 puan ile en pozitif katkıyı sağlayan yöntem olduğu görülüyor.
İş-yaşam dengesi sağlamak için yapılanlar
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) verilerine göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında haftalık ortalama çalışma saatinin en uzun olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Uzun iş saatlerinin yanında iş ve yaşam dengesinin sağlıklı bir şekilde kurgulanmaması, çalışanlarda kaygı ve stresi ivmelendiriyor. Bu anlamda daha mutlu ve sağlıklı çalışanlara sahip olmanın yolu, mesai saatleri süresince verimi artırmaya odaklanıp bu dengenin korunmasından geçiyor.
Araştırmaya göre çalışanların %44’ü (evli erkek ağırlıklı) bu dengeyi kurabilmek için eve iş getirmemeye çalıştıklarını belirtirken, iş telefonlarını ve e-postalarını iş saati dışında açmamaya özen gösterenler %33’lük bir kesimi oluşturuyor. Mesai saatleri dışında ve hafta sonları çalışmadığını belirtenlerin oranı %32 olurken, çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu %27'lik bir bölüm, iş yerindeki mevcut sorumluluklarının üzerine yeni sorumluluklar almamaya çalıştığını belirtiyor. Ankete katılanların %15’inin ise iş ve yaşam dengesini korumak adına hiçbir şey yapmadığını belirtmesi dikkat çekiyor.
Çalışanlar kendilerine ya da gönüllü çalışmalara zaman ayıramıyor!
Araştırmaya katılanlardan, çalışma saatleri dışında zaman ayrılabilecek bazı alanları toplamda 100 birim olacak şekilde bölmeleri de istendi. Yemek ve uyku gibi temel ihtiyaçlar 28 birimle en çok zaman ayrılan alan olurken, 23 birimle aile ve arkadaşlara zaman ayırmak ikinci sırada yer aldı. Bu veriyi 16 birimle kendine zaman ayırmak ve 15 birimle mesai saatleri dışında çalışmak takip etti. Gönüllülük esası olan kuruluşlara zaman ayırmak ise 8 birimle listenin alt sıralarında yer aldı. Gönüllü çalışmalara katılım konusunda, bireysel olarak yapılan girişimlerin yanı sıra şirketlerin de çalışanları bu konuda teşvik etmesi ve onlara yol göstermesi gerekiyor. Karşılıksız olarak topluma fayda sağlayan işlerin içinde bulunmak kişilerin stres seviyesini azalmasına destek olurken, aynı zamanda iş hayatı için önemli olan ekip ruhunun gelişmesine de katkıda bulunuyor.