Makro düzeyde yarattığı çok boyutlu sosyal ve ekonomik risklerin bertaraf edilebilmesi için Türkiye sosyal güvenlik rejiminin bir an önce yapısal reform konularının arasına alınması ve OECD kurallarına göre yeniden yapılandırılması zorunluluktur.
Primli rejimden sorumlu olan sosyal güvenlik kurumlarının, aynı zamanda primsiz ve karşılıksız yardımlardan da sorumlu tutulması, Türkiye sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesini bozmuş, finansal kriz içerisine sokmuştur. Sistem sigortalılar ve tüm hak sahiplerine yeterli aylık ve gelir ödemesi yapamamakta, sosyal güvenlik hizmetlerinde gerekli kaliteyi sağlayamamakta; işverenler ise ödedikleri yüksek primlerden, kayıt dışı istihdamın yol açtığı haksız rekabetten ve hem mutlak hem de nisbi olarak yüksek işgücü maliyetlerinden şikâyet etmekte; devlet ise sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmaktan rahatsızlık duymaktadır.
Türkiye’deki primsiz rejim ise dağınık ve kuralsız bir durumdadır: Gelir düzeyleri belirli miktarların altında bulunanlara sunulan primsiz sosyal yardım ve hizmetler, tamamen standartlardan uzak, siyasetin oy beklentilerine ve yönlendirmelerine dayalı, dağınık, disiplinsiz ve kuralsız bir durumdadır.
Primsiz rejimin sorumluluğu ve doğurduğu finansal yükler sosyal güvenlik kurumlarından alınıp direkt hazineye ve yerel idarelere devredilmelidir.
Emekli maaşlarının tespiti temel olarak hükumet kararlarıyla veya bütçe kısıtlarıyla değil, iyi kurgulanmış, iyi yönetilmiş portföy mekanizmalarının yarattığı ekonomik olanaklarla belirlenmesi global bir kuraldır. Primli rejimlere dahil olan emeklilerin maaşları yıllar içerisinde oluşan ve devam eden portföy gelirlerine göre tespit edilmesi ve ona göre dağıtım yapılması gerekirken, ortada ciddi bir portföy geliri oluşturacak mekanizmalar kurgulanmadığı için Türkiye ‘de siyasi iradenin kararlarına ve bütçe kısıtlarına göre tespit edilmekte ve sonuçta bütçeye yük olmaktadır.
Emekli ücretleri 2001 yılından itibaren hem nominal hem de reel olarak düşmeye başlamış ve 2024 yılında en dip noktaya ulaşmıştır. En düşük emekli maaşının asgari ücrete oranı 2001 yılında 1.43 iken 2015 yılından itibaren 1’in altına düşmeye başlamış ve 2024 yılına 0.65’lere kadar gerilemiştir. 2001 yılındaki seviyenin korunmuş olması halinde 2024 yılında en düşük emekli maaşı olarak tespit edilen 10 bin TL’lik maaş seviyesinin 25 bin TL civarında olması gerekir idi. 23 yılda emeklilerin kaybı nominal bazda %150 civarında gerçekleşmiş, reel kayıp ise bunun birkaç katını aşmıştır. Sonuçta devlet, sosyal güvenlik açısından, yeniden dağıtım yolu ile yoksulluğu gidermek ve emeklilik döneminde güvence sağlamak gibi anayasal görevlerini ve sosyal devlet olma gereğini yerine getiremez duruma düşmüştür.
Türk sosyal güvenlik sisteminin en büyük sorunu, aktüeryal hesaplamalara dayandırılmamış olmasıdır.
Sosyal güvenlik sistemlerinin temel amacı, yeniden dağıtım yolu ile yoksulluğu gidermek ve emeklilik döneminde yüksek ve kaliteli güvence sağlamaktır. İktisadi olarak kamu aracılığıyla gelir transferi mantığıyla çalışan sosyal güvenlik sisteminin çözmesi gereken konu bu transfere konu edilecek olan kaynakların temin edilme olanakları ve yeterliliğidir. Sistem yoksulluğu gidermek ve yaşlılıkta güvence sağlamak şeklindeki iki temel fonksiyonunu gerekli kalitede yürütemez duruma düşmüştür.
Sosyal güvenliğin sağlanması, anayasal bir görev olarak devlete verilmiş olmasına rağmen, Dünya’daki örneklerin aksine, devletin sosyal güvenliğin finansmanına, işçi ve işverenle birlikte katkı sağlamaması önemli bir çelişki ve eksiklik olarak hala devam etmektedir. Zira bütün ülkelerde sosyal devlet ilkesi ile anayasal sosyal güvenlik hakkı kapsamında sosyal sigortaların finansmanına işçi ve işverenle birlikte devletin de belli bir oranda katılması genel kabul görmüş bir zorunluluktur. Türkiye primlere katkı sağlamadığı gibi, sosyal güvenlik kurumlarının fonlarını bizzat tüketmiştir. Sosyal güvenlik kurumlarının gelir açıklarını sonradan topluca genel bütçeden kapatılmak zorunda kalınması ile primin doğduğu anda devlet katkısının yapılması arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Devletin primlere katkısının olmaması, sigortalılar ve işverenlerin prim yükünün ağırlaşmasına, kayıt dışı istihdamın ve istihdam maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. OECD ülkeleri arasında maaş primleri yönünden işçi ve işveren payının en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir.
Orhan Ökmen
Başkan
Sesmir Kurumsal ve Finansal Danışmanlık A.Ş
***
Yasal Uyarı
Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeler yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.Yatırım danışmanlığı hizmeti ; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır.Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır.Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabılır.Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.